Dünya’da ve Türkiye’de Geçilen Son Evreler ve “Bira”nın Anadolu’da Değişen Yansımaları

Harari’nin Hayvanlar’dan Tanrılara – Sapiens adlı eserinin Türkiye’de uzun süre çok satanlar listesinde yer alması hem şaşırtıcı hem de etraflıca düşününce olağan bir durum oldu denilebilir. 

“Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin 2016 verilerine göre, Türkiye’de kişi başına 8.4 kitap düştü. TÜİK verilerine göre, kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada. Kitap okumaya ayırdığımız süre günde ortalama sadece 1 dakika. Dünyada kişi başına kitap harcaması 1.3 Dolar iken, Türkiye’de ise bu rakam 25 sent...” Bu çerçevede düşününce “okuyan” insanların kendi hikayelerine dair çarpıcı satırlara olan merakının yukarıdaki duruma neden olması doğal. Bu örnekteki özne ve nesneyi, Türkiye’de belirli bir süredir varolan ve son 8-10 yılda değişen “bira” olgusu ışığında değerlendirince ortaya yine benzer bir kurgu çıkıyor.

Yaşımın elverdiği ölçüde düşününce, 2006 yılında üniversite eğitimim için İstanbul’a ilk geldiğimde sinemalarda Ken Loach’un The Wind That Shakes The Barley filmini izlemiş ve “Kara İrlanda Birası”na merak salmıştım. O dönemde biri Kadıköy biri de Taksim’de olmak üzere iki yerde, yıllardır bira deyince aklımıza gelen sarı ve gazlı sıvının çok farklı bir karakterdeki bu türünü bulabiliyordum. Sadece damak ya da tür olarak değil, manevi bir takım nedenlerle de bu farklı tadı deneyimliyor olmak başka bir haz veriyordu. Ardından İstanbul’daki bir takım üreticilerin çabası ile marzen, kölsch, smoked ve red ale gibi nimetler girdi hayatımıza. Buraya kadar ülkemizde yaygın bira üretimi ve tüketimi noktasında bilinenin dışına “yurtdışı seyahat ve bağlantıları vesilesi ile kişisel olarak çıkabilenler” haricinde çıkıldığı pek söylenemez ancak yüksek alkollü bira, kış birası, agav-limonlu bira, kahveli bira ve benzeri birkaç kıvılcım da ortada dolanıyordu denilebilir.

"Kara İrlanda Birası" veyahut büyük şehirlerde bir şekilde mekanlarda tadılabilen ya da sayısı belli bazı yerlerden tedarik edilebilenlerle ilgilenen pek az kişiydik diye düşünüyorum. 2006’dan sonra kıvılcımlar ithal bazı denemelerle ve farklı tipte biraların daha fazla yerde boy göstermesi ile hüviyetini değiştirmeye başladı. Burada benim yaşımın yetmeyeceği kadar uzun süre önce bu kültürü ülkemize taşıma gayretindeki simge isimlerin olduğunu da vurgulamak gerek. İstanbul ve diğer bazı büyükşehirlerin belirli muhitlerinin dışına çıkıp bakınca ise yaygın bira anlayışında pek bir değişiklik olmadığı rahatça gözlemleniyordu. 

beer_drink_guinness_alcohol_cheers_prost_foamy_salud-399702.jpg!d.jpeg

Yukarıdaki kitap örneğinden hareketle ifade edecek olursak, ana akım bira tüketicileri süregelen hüviyetlerini sürdürmede gayet kararlı ve yeniliğe kapalıydı ama ülkeye giren yeni renklerle tanışan ya da bunu önceden bilen azınlık kitlenin duyurduğu ve popülerleştirdiği bazı örnekler gitgide alanını genişletmekte idi. Bu noktada Avrupa Birliği genişleme süreci ve Türkiye’nin AB ve ABD ile entegrasyonunun arttığı ve “yurtdışına seyahat”, “yurtdışında eğitim” ve ticaret gibi etmenlerin ülkenin tüm sathına yayılmasının, bira hususunda da tohumların Anadolu’ya taşınmasında büyük etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Yurtdışında yaşanan etkileyici bir takım deneyimler artık büyükşehir sahanlığını ortadan kaldırarak doğrudan birçok şehre ve alana yayılmaya başlıyordu.

2010-2011 süreci sonrası ise bira severler için ülkede deneyimlenebilen bira sayısının katlanarak arttığı ve biranın aslında algılanageldiği gibi “sığ” bir lezzet olmadığının anlaşıldığı bir evre oldu. Bu dönemde ülkenin ilk ciddi craft bira üreticisi çıkageldi. Bahsettiğim ithalat odaklı dönemin devamında vuku bulan bu girişimleri ile ilgili, “Türkiye’de biracılığı onlar başlatmadılar ama onlar değiştirdiler” diyebiliriz. Bugün sayıları 10'u bulan denemeleri ile hayatımızdalar. Dahası “büyük” üreticilerin haricinde onların açtığı yoldan ilerleyen 4-5 yeni oluşum da toprağımızın motifleri ve sıcakkanlılığıyla yenilik katıyor bira dünyamıza. Büyüklere gelecek olursak da belki cesaret edemedikleri ve belki de gerek görmedikleri yeni çabalara girdiler. Bu çabalarında kabul gördükleri de oluyor görmedikleri de. Ancak ülkedeki bira meraklılarına sundukları ithal seçenekler açısından haklarını da yememek gerekiyor. Zira Türkiye’de “yeni bir bira” denetmeye çalıştığınızda genelde kendi yakınlarınızın ezici çoğunluğundan dahi sert reaksiyonla karşı karşıya kalıyorsunuz.

Dünya’da bira denilince akla gelen ülkeler bir yana sıradan ülkelerdeki bira tüketimi ve kültürü üzerine edinilebilecek rakamları ele aldığımızda tıpkı kitaba ayırdığımız bütçe ve zaman olgularında olduğu gibi sonuçlar elde edeceğimiz aşikar ancak herşeye karşın varolan bir bira dünyamız var ve bu değişim geçirip, büyüyor!

man-2181478_1280.jpg

Türkiye’de bir Bira Koleksiyonerleri Kulübü ve sayıları çoğalan tadım ve evde yapım grupları olduğunu bilmeyenler varsa hatırlatmakta fayda var. Gelelim bira severlerin ve bira kültürünün yaşadığı bazı temel sıkıntılara;

  • Ülkemizde alkollü içeceklerde yaşanan fiyat artışlarından kaynaklı pahalılık hem bira severleri hem de genişleme trendindeki bira kültürünü etkiliyor.
  • Bazı ithal biraların fiyatları çeşitli etmenlerle aşırı yüksek meblağlara tekabül edebiliyor.
  • Mekanlarda ana akım biraların haricinde yaygınlaşan seçeneklerin eriştiği tutarlar, bu biraları adeta bir lüks hüviyetine büründürüyor.
  • Evde bira kültürünün yükselişi bazı çevrelerin tepkisine neden oluyor, buradan hareketle hadiseyi zorlaştırıcı durumların ortaya çıkması ihtimali doğuyor.
  • Teknolojik imkanlar hayatımızda olsa da özellikle bira ile oluşturulabilecek yemek kültürü, araştırma ve tanıtım yoksunluğu nedeniyle hakettiği yere erişmekte zorlanıyor. Anadolu lezzetlerinin bira ile oluşturabileceği sinerji ve biranın gastronomi kültürün önemli bir parçası olma durumu katı bir takım çizgileri aşamıyor. 
  • Büyük şirketlerin rekabet ve tutunma politikaları gelişimin önünde engel haline gelebiliyor.
  • Tanıtım noktasında reklamın yasak olması nedeniyle sosyal medya fenomenleri üzerinden salt “satmak” mantığı ile yapılan hamleler, bira konusundaki yenilikleri sığ bir çevreye hapsediyor. Biraya gerçekten ilgi duyan kesimlerde bu tarz durumlar önyargıya neden oluyor.
  • Dünya’da yaygın “craft üreticiye vergi ve benzeri avantajlar” unsurunun olmadığı sayılı ülkelerden biriyiz. Avrupa’da %50’ye yakın vergi avantajları sunulurken biz üretici bazında tersi tarafta zorluklarla yüzleşmek durumundayız. Ve bu tüketiciye de somut olarak yansıyor.
  • Craft üreticilerin birim ürün başına istihdam ettikleri personel, endüstriyel büyüklerinkinden çoğunlukla daha fazla ve bu hem ülke ekonomisine hem de toplum bireylerine daha fazla katkı demek. İskoçya’da artık endüstriyel sayılabilecek çok büyük bir craft üretici halen mantalitesini sürdürüyor ve bunun karşılığında devlet tarafından teşviklerle destekleniyor. Bunun ülkemizdeki eksikliği, potansiyelimizin çok altında kalmamıza neden oluyor.

Anadolu’nun hikayesine bira, insanlık tarihi kronolojisiyle bakıldığında da çok yakıştırılıyor. Harari’den ilhamla bitirirsek; Sapiens’in belki de son evresinde Anadolu’da biranın öyküsü sürüyor. Bakalım bu öykü ABD’nin, İngiltere’nin, Almanya’nın, Belçika’nın, Çekya’nın eriştiği derinliğe “değişim” ile yaklaşabilecek mi?

 

Çağlar KUZLUKLUOĞLU

Ekonomist, Bilgi Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Politik Yüksek Lisans Tez Öğrencisi